Yeni Tat…
Az zamanda çok değişimi bir arada gördük.
Ne kadar “sindireceğimiz” söylense de bu çok kolay görünmüyor.
Lokma büyük yemek berbat, tam kursağı tıkayacak türden.
Ama baş diyor ki sindireceksiniz…
Çiğnenmiyor, çevirdikçe ağızda büyüyor.
Yutmaya kalksak boğulacağız diye korkuyoruz.
GDO falan umurumuzda değil ah bir yutabilsek, belki de sindireceğiz.
Baş dedi ya…
Daha ilk tadına bakmaya kalktığımda içim kaldırmamıştı. “Nereden çıktı bu?” dediğimde yanıt “gökten indi” oldu.
En romantik söylemle “birdenbire olmuştu her şey!”
Doğru ya! Böyle bir tat yoktu.
Benzerlerine baktığımda kesin anladım.
Bu başka bir tattı.
Güllü, ketonlu, küflü, sabunlu…
Birde bunu deneyelim diye yola çıkanlar yutma güçlüğü şikâyetiyle İtalyan bankasının hemen yanındaki C sınıfı hastaneden Yunan bankasının karşısındaki B sınıfı hastaneye oradan da Araplara ait Türk Telekom’un çaprazındaki A sınıfı hastaneye gittiler bile.
Rahatsızlananların hepsinde tanı aynı: Deneme-yanılma hastalığı…
Bir rivayete göre attan düşen bir kovboya atın ayağının temas etmesi sonucu hastalığın insanlara bulaştığı ve okyanus ötesine develerle seyahat edenlerle ülkemize taşındığı sanılmaktadır.
İşsizlik
Yoksulluk
Açlık
Aşırı borçlanma
Şiddette artma
Çay-simit hesabını bile yapamama
Çalışan kesimle bir türlü uzlaşamama
Önüne geleni azarlama, ardında duranı tekmeleme gibi belirtiler bu hastalığın majör bulgularıdır.
Tat yeni olmasına yeni ama görüyorsunuz insanı hasta ediyor.
Ve tüm güzel nutukların aksine gün gün bizi eritiyor.
Siz yine de “ bir bakalım, nasılmış” diyorsanız eğer;
Yeni tat, Yeni hayat!
Isırın bir ucundan İzmir limanının
Petkimden bir fırt çekin
Sarın çatalınıza telekomun tellerini
Koklayın balyalarını tekelin
Efkârlandınızsa fondipleyin Amerikan rakısını
Sonuna kadar açın Kanadalının oryantal çalan radyosunu
Kıvırın kıvırın, tadına varın.
04.01.2010